Çalışma hayatında en önemli aktör olan çalışanlar, çeşitli iş ve faaliyetlerin yürütülmesi için açık veya kapalı alanlarda, işin özelliğine göre özel olarak tasarlanmış ofis ortamlarında, yüksek yerlerde, yer altında, su altı ve su üstü vb. çalışma ortamlarında farklı koşullar altında çalışabilmektedir.
Farklı sektörlerde yürütülen işlerin doğası gereği, ortaya çıkan olumsuz çalışma koşullarının en yaygın olanlarından birisi de, şüphesiz çalışanların düşme riskine maruz kaldıkları yüksekte çalışmalardır. Ülkemizde yürürlükte olan mevzuatta yüksekte çalışma “seviye farkı bulunan ve düşme sonucu yaralanma ihtimalinin oluşabileceği her türlü alanda yapılan çalışma” şeklinde tanımlanmaktadır (1).
Mevzuatta belirtilen tanımın, yüksek çalışma konusunu geniş yelpazede değerlendirdiği ve bir faaliyetin yüksekte çalışma olarak dikkate alınabilmesi için seviye farkı ve yaralanma ihtimali olarak belirlenen iki hususun aynı anda bir araya gelmesi gerektiği görülmektedir.
Seviye farkı (yükseklik) ile ilgili olarak bazı Avrupa Birliği ülkeleri (1.80 m), Amerika Birleşik Devletleri (1.20 m), Avustralya gibi ülkelerde ise farklı sınır değerleri yer almaktadır. Mevzuatımızda ise yükseklikte bir rakamsal sınırlamaya gidilmemiş, kapsam daha geniş tutulmuştur.
Örneğin mevzuatımız; 50 cm yükseklikte bir platform ya da basamak üzerine çıkılarak yapılan kısa süreli bir tadilat işini ve yerden 3 m yükseklikte bir iskele üzerinde yapılan bakım, onarım işini yüksekte çalışma olarak kabul etmektedir.
Özellikle inşaat sektöründe yürütülen; temelden çatıya kadar yapıların, köprülerin, çelik konstrüksiyondan imal edilen yapıların yapım süreçleri ile mekanik veya sabit tezgah, makine vb.iş ekipmanı platformlarında yürütülen iş ve kontrol süreçleri yüksekte çalışmayı barındırmaktadır. Yüksekte çalışmayı gerektiren riskli sektörlerde, düşme tipi iş kazalarında ciddi yaralanmaların olma ihtimali dikkate alındığında, yüksekte çalışmanın sektörel açıdan önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Bir yanıt yazın