Yapılan araştırmalara göre asbeste maruz kalma, iki şekilde meydana gelebilmektedir. Birincisi “Jeojenik/Çevresel Asbest Maruziyeti” olarak adlandırılan ve jeolojik koşullardan kaynaklanan maruziyettir. İkincisi ise işyeri koşullarından meydana gelebilen, Endüstriyel/Mesleki Asbest Maruziyeti’dir.
Jeojenik/Çevresel Maruziyet
Jeojenik/Çevresel Asbest Maruziyeti, yaşam çevremizde jeolojik olarak kaya ve toprak niteliğinde var olan asbest oluşumlarından ve/veya bunların yapı malzemesi olarak kullanılmasından kaynaklanan maruziyetlerdir. Özellikle Türkiye’de asbest maruziyeti açısından mesleki temastan önce çevresel asbest maruziyetinden bahsetmek gerekmektedir. Çünkü çok sayıda yerleşim biriminde yaşayanlarda çevresel asbest maruziyetine bağlı kanser görülme sıklığı açısından Türkiye, dünyada önde gelen ülkeler arasında yer almaktadır.
Ülkemizde gerçekleştirilen Tıbbi Jeolojik araştırmalara göre, üzerine kurulu olduğu veya çevresindeki zeminlerde jeolojik olarak asbest oluşumları bulunan çok sayıdaki yerleşim biriminde yaşayanlar ev içi ve dışı ortamlarda asbest liflerinin solunması yoluyla asbest maruziyeti ile karşı karşıyadır (17). Asbestli toprak, Anadolu’da; ak toprak, çorak toprak, ceren toprağı, çelpek veya höllük gibi isimlerle bilinmekte ve bu toprak köylerde kireç, sıva, çatı ve zemin malzemesi olarak hatta bebek beşiğinde kullanılmaktadır.
Endüstriyel/Mesleki Maruziyet
Endüstriyel/Mesleki Maruziyet, sanayide asbest üretim ve kullanımı ile asbestli malzemelerin söküm, yıkım ve tadilatı süreçlerinde gerçekleşmektedir. Bu maruziyet birincil olarak asbest madenleri ve ocaklarında olur. İkincil düzeyde; inşaat ve otomotiv sanayi, gemi yapımı, tamiri, izolasyon işleri, çimento üretimi, kiremit, kalıp, döküm, panel, asbestli balata imalatı, tamiri ve kullanımı, plastik yer karosu (marley) yapımı, döşenmesi ile yapı yıkım ve sökümü sırasında olur. Üçüncül düzeyde ise kontaminasyon yoluyla indirek maruziyetlerdir. Asıl maruziyet ikincil yolla olmaktadır.
Asbest ile ilgili en önemli toplantı Finlandiya‘nın önderliğinde Helsinki‘de 22 Ocak 1997’de yapılmıştır. Bu toplantı sonucu Helsinki kriterleri olarak isimlendirilen asbest kullanımı konusunda bir konsensüs oluşmuştur.
Asbest maruziyeti için Helsinki Kriterleri aşağıdaki maddelerde belirtilmiştir:
•En az 1 yıl, asbestli çimento fabrikası, asbest içeren binaların yıkım işleri veya asbestle doğrudan çalışma gibi büyük maruziyet öyküsü
•5-10 yıl süreyle tersanede kapalı alanda çalışmak, düzenli olarak asbestli çimentoyla çalışmak, asbest maruziyeti olan tesisatçılık, balata tamirciliği gibi, genellikle kapalı ortamlarda, asbeste direkt maruz kalınan orta derecede maruziyet öyküsü
•Ya da ortam ölçümlerinde en az 25 lif/cm3 bulunması (18)
2012 yılında 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un yayımlanması ile birlikte ülkemizde kentsel dönüşüm projeleri hız kazanmış ve önümüzdeki 20 yılda yaklaşık 6,5 milyon bağımsız birimin yıkılarak dönüştürülmesi gündeme gelmiştir. Bu yoğunluktaki yıkım faaliyetinde gerekli “asbest güvenliği tedbirlerinin alınamaması” durumunda önemli risklerle karşı karşıya gelinebileceği açıktır.
Yıkım kaynaklı asbest maruziyeti, asbestli yapı malzemelerinin yıkım öncesinde usulüne uygun olarak sökülerek yıkım mahallinden uzaklaştırılmaması koşullarında gerçekleşmektedir. Asbestli malzeme içeren yapıların bu şekilde yıkılması durumunda ortaya çıkacak tozların asbest lifleri içermesi ve bu liflerin solunması maruziyet oluşturacaktır.
Bu nedenle birçok ülke kendi yıkım prosedürlerinde, yıkım öncesi “asbest envanteri yapılmasını” zorunlu hale getirmiştir. Bu prosedürler sadece yapının tamamen yıkılması işlemleri için değil, asbestli malzemeyi içeren yapı parçalarının herhangi bir nedenle kaldırılması (asbestli çatı kaplamalarının veya asbestli vinil kaplamaların değiştirilmesi, asbestli panel duvarların sökümü vb.) işlemleri için de geçerli kılınmıştır.
Öte yandan yıkımlarda asbest maruziyeti, sadece yıkım mahallindeki kontrolsüz girişimler ile oluşacak “asbest tozuması” ile çalışanların karşı karşıya kalacağı maruziyet ile sınırlı değildir. Gerekli önlemlerin alınmaması sonucu gerek yıkım faaliyeti sırasında gerekse asbestli atıkların taşınması sürecinde etrafa yayılacak asbest lifli tozlar çevredeki yerleşimlerde yaşayanlar için “asbest maruziyeti” riskini oluşturabilecektir.
Ülkemiz mevzuatında yer alan 18/03/2004 tarihli ve 25406 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nin (HTİYAKY) “Yıkım İşlemleri” başlıklı 19 uncu maddesi gereğince “tehlikeli atıkların yıkımı yapılacak yapılardan ayıklanıp ve ayrı toplanması” ve “çalışanların sağlığını ve güvenliğini korumak amacıyla, asbest içeren malzemelerin kullanıldığı binaların yıkımı, sökümü, tamiratı ve tadilatı sırasında” 25/01/2013 tarihli ve 28539 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik esaslarına uyulmalıdır. HTİYAKY’nin 2004 yılından beri yürürlükte olmasına karşın yıkım sektörünün bu konuya yeterli duyarlılığı gösterdiğini söylemek ne yazık ki mümkün değildir.
Bir yanıt yazın